Jonah Lehrer'in The Decisive Moment / Karar Anı kitabının henüz ilk sayfalarını okurken az çok aşina olduğum Amerikan Futbolundan verilen örneği anlamaya çalışıyordum.
Superbowl'da oyunu doğru okuması sayesinde anlık bir kararla son saniyelerde takımına kupayı kazandıran bir oyuncudan bahsediyordu Lehrer. Pek parlak olmayan, fiziksel olarak da fazlaca zayıf görünen bu oyuncuyla ilgili antrenörünün sadece "Karar verme becerisi" şeklinde bir notu olduğunu söylüyordu.
Bir iki defa oynamışlığım bile olmasına rağmen, tıpkı Baseball'da olduğu gibi detaylarını tam da anlayamadığım bu spordan verilen örneğin bu kitabın Türkçesinde de aynen bırakılıp bırakılmadığını merak ettim önce. Sonra zihnim asıl konuya döndü.
Takım oyunu oynamış kişilerin değişen durumlara çok kolay adapte olup çok hızlı karar alabildikleri geçti aklımdan; ve bunun yaşamın her alanında ne kadar önemli bir beceri olduğu.
Kitabı kapattım. Okul yıllarımda ders çalışmaktan çok basketbol oynamış olmama sevindim için için. Güneşin batışına karşı düşüncelere daldım.
Geçen hafta sonu balkonumuza gelen ve balkonun camdan duvarlarını algılayamadığı için bir türlü balkondan çıkamayıp iki buçuk saat yaşam mücadelesi veren martı geldi aklıma.
Yaşamla ilgili değerlendirmeler yaparken çoğu zaman doğayı referans almaya özen gösteririm. Doğa bu kadar yakınımda yaşanınca, çok daha çarpıcı oldu. Ben o martıcığın yaşam mücadelesine saatlerce çaresizce bakakaldım. Çıkış yoluna yönlendirebilmek için ne o tarafa yiyecekler atmam ne yüksekçe eşyaları yakınına itmem ne sesler çıkartmam ne sopalarla o yöne doğru dürtmem onu yolundan hiç vazgeçiremedi.
İki buçuk saatin sonunda uzun bir süpürgeyi altına sokup kaldırarak havalandırmayı ve kurtarmayı başardık.
Martının davranış biçiminin insanlar arasında da ne kadar yaygın olduğunu düşündüm. Biz yıllar önce aynı konuyu benzer şekilde Life Training Workshop'ında işlemiştik.
Eğitmenimiz Pascale kapıya benzeyen ama aslında kapı olmayan bir yerden ısrarla çıkmaya çalışmıştı. Sonra biraz geriye gelip etrafa bakınmış ve çıkabileceği gerçek kapıyı görmüştü. Amacın o kapıyı açmak değil, dışarı çıkmak olduğunu unutmayın diye de bitirmişti. Martı bunu yapamadı. Tam da oradan çıkabilmek için uğraştı durdu yılmadan. İyi ki biz evdeydik.
Köpek hikayem, tehlikeli ortam denen şeyin hayali ve istatistiki bir şey olduğunu, tehlikenin ne zaman nereden geleceğini aslında hiç bilemeyeceğimizi hatırlatmıştı.
Martı hikayem de hep söylediğim şu cümleyi tekrarlattı bana: İşe yaramayan yöntemde ısrarcı olma, alternatif yol ara.
Sonuç olarak, doğru karar vermek ve bunu doğru zamanda, hatta mümkünse şıp diye yapabilmek çok önemli. Kitabın henüz başındayım ama şimdiden tavsiye edebileceğimi hissediyorum.
ve ona göre yaşasak ne iyi olur...