*Sağlıklı Yakalanmış
Salgın dolayısıyla kağıt versiyonunun basımını askıya aldığımız kitabımın bağışıklıkla ilgili bölümünü burada paylaşmak istedim. İşinize yarar belki.
Bölüm
23
Hastalıklara
Karşı
Ben doktor değilim. Tıbbi bilgim de sizlerden fazla değil. Hem ruhen hem bedenen sağlıklı kalmak için öğrendiğim ve uyguladığım yöntemler var ama. Daha önce bahsettiğim meditasyonlar, topraklanmalar, çakra dengelemeler, doğayla iç içe olmaya özen göstermeler dışında; katıldığım çalışmalara istinaden edindiğim deneyimlerden, ailemle, eşimle dostumla paylaştığım birkaçına burada da yer vermek isterim.
Öncelikle bağışıklık sistemimizi güçlü tutmak, her türlü hastalığa karşı alınacak en iyi
önlem.
Bağışıklık
sistemi nasıl güçlü tutulur derseniz, daha önceki bölümlerde gülümsemenin öneminden
bahsetmiştim. Buna ek olarak, stres içinde gereğinden fazla kalmamamız da çok
önemli.
Stresin bağışıklığı düşürdüğü hepimizce malum. (O kadar ki, organ nakillerinden sonra stres hormonu -cortisol- veriyorlar vücut organı reddetmesin diye.) Kandaki cortisol hormonunu seviyesi düşükse bağışıklık güçlü oluyor, yükseks, her türlü tehdide açığız.
Doğada
bizler gibi 7/24 strese maruz kalan başka bir canlı türü yok.
Aslan
ceylanı kovalar, ceylan strese girer, “Kaç veya Savaş”ın genellikle “Kaç”
bölümünü uygular, sonra da ya yakalanır ölür ya kaçar kurtulur. Stresi de
biter. Maksimum yarım saat. Sonra da “Ya aslan gelirse,” diye endişeyle yaşamayı
sürdürmez. Aslanın uzağında bir yerde, yemyeşil ormanda hoplaya zıplaya
yaşamına devam eder. Bakınız Bambi. Gözünüzün önüne geldi mi?
Sonuç
olarak, devamlı stresle yaşamak iyi bir şey değil. Hatta çok kötü bir şey. Bir
sorun çıktığında çözebiliyorsak çözmek, çözemiyorsak da olana uyum sağlamak en
doğru yaklaşım olacaktır. Daha da iyisi, sorunu öngörüp daha çıkmadan önlemek.
Ama tabi, sonra bize evhamlı diyorlar!
Ne
demişler, zeki insanlar sorunları çözer, daha da zeki olanlar çıkmasını
engeller! 😀
Stressiz
yaşamak mümkün değil elbette. Olmasın da zaten. Hiç strese girmesek kendimizi
de koruyamayız. Onun işlevi o. Her şeyi bırak, hayatta kalmaya bak. Ama
kendimizi koruyacağımız şeyleri de doğru seçmek lazım. Sinemaya geç kalmakla, uçağı
kaçırmakla, bir sınavdan da biraz düşük not almakla ölmeyiz. Hepsinin telafisi
olur. Sağlığın çok zor!
Aşağıdaki
video’ya bir göz atın. Gerçekten çok detaylı ve güzel anlatıyor durumumuzu:
Ve
çözümü de veriyor:
Bu
vesileyle, dünyayı saran virüs salgınıyla ilgili de, izninizle söylemeye cüret edeceğim
bir iki şey var.
Devamlı
söylendiği gibi:
Hijyene
dikkat. (Ama bunu zaten yapıyor olmalıydık.)
Sağlıklı
beslenmeye, yeterli uykuyu almaya özen. (Ama bunu da zaten gösteriyor
olmalıydık.)
Bağışıklığımızı
güçlü tutmak. (Elbette. Her zaman.)
Temiz
hava ve güneşe çıkmak. (Pek çok hastalık D vitamini eksikliğinden
kaynaklanıyor. Ben ne zaman güneş görsem, yaz kış mutlaka kendimi dışarı atar temiz havada vakit geçiririm. Doktorlar yüzüme bakıp, muhtemelen tenimin
renginden, "D vitamini durumunuz iyi görünüyor," deseler de ara sıra ölçtürürüm
de.)
Enerjimizi
yüksek tutmak, hayata pozitif bakmak. (Ergenlik dönemimde, ne zaman babam bir
konuda eleştiri dozunu arttırıp, belki de azarlama kategorisine girecek tepkiler verse,
odama gider şarkı söylerdim. Babam da yazık, onu hiç umursamadığımı, hiç
etkilenmediğimi düşünüp üzülürmüş. Bunu bana yıllar sonra söylediğinde ona da
anlatmıştım, aslında o kadar üzülüyorum ve enerjim düşüyor ki kendimi
toparlamak için şarkı söylüyorum diye. Sesim de kötüdür üstelik. Bunu hala
yaparım. Tavsiye ederim siz de deneyin.)
Ve
tabi, doğayla uyumlu yaşamak. (Doğanın bir parçasıyız. Onu kontrol etmeye, ona
hükmetmeye çalışmış ve bugünlere gelmişiz. Bunun doğru olmadığını doğal
afetlerle görmekten helak olduk. Sanki vazgeçmenin zamanıymış gibi geliyor
bana.)
Hepimizin
bildiği şeyleri tekrarladıktan sonra naçizane 2 de bağışıklık yükseltici
uygulama önerim var.
Biri
timüs bezimizi aktive etmek:
Ki
çok kolay. Timüs bezimiz iman tahtası diye tabir edilen yerde, boğaz
çukurumuzun biraz altında, tıbbi tarifiyle “Tiroid bezinin altında, soluk
borusunun önünde,” dir.
Gülmek
iyidir diyorum ya, kahkaha atmak da göğüs kafesinde titreşimler yaratarak
aktive ediyor bu bezi. Bol bol kahkaha atın siz, ama olur da az gelirse alternatif olarak üç
parmağınızla bu noktaya ufak darbeler yaparsanız da aktive edebilirsiniz.
Enerji çalışmalarının çoğunda tavsiye edildiği gibi dilinizi dişlerinizin
arkasına, damağınıza koyarsanız - devre tamamlamak gibi düşünün - daha da
faydalı olur.
Diğeri
ise Quantum Therapy hocamın “Her soruna iyi gelir, joker gibidir,” diye tarif
ettiği akupunktur noktası:
Otururken,
bacağınız 90 derece gibi, elinizi dizinizin üzerine koyun. Parmaklar aşağıya doğru. Yüzük parmağınızın denk geldiği bir çukur var. Hissedersiniz. Bulamazsanız biraz oynayın, elinize gelir. Oraya baskı uygulamak ve/veya dairesel
hareketlerle ovuşturmak da iyi gelir.
Bağışıklık
konusu çok önemli. Sağlıklı olmak da her şeyin başı. Ne demişler,
zenginliğinizi ölçerken sağlığa 1 deyin ve başa koyun, diğer her şeye 0 deyin
ve onun yanına ekleyin. 1 000 000 000 000 olabilir sonucunuz. Sağlık yoksa 0!
Bu da ilginç bir paylaşım, bir göz atın bence:
Sağlığa dikkat. Her ne yöntemle olursa olsun.