*Rahatla. Hiçbir şey kontrol altında değil.
Oldum olası bunu bilirim bunu söylerim. Komplo teorileri bir yana, doğayla uyum içinde yaşamak varken, ona hükmetmeye, onu kontrol etmeye kalkınca sonuç hüsran oluyor her zaman. Deprem, tsunami, yangın derken şimdi bir de virüsümüz oldu.
Twitter'da denk gelip çok güldüğüm bir paylaşımda söylendiği gibi: "Sen git 4 milyar yıllık dünyada sezon finaline denk gel!"
Revolution dizisindeki Aaron Pittman gibi ister MIT'den mezun ol, ister Google'da $80 milyon kazandığın süper işin olsun, şartlar hop diye değiştiğinde hızlı koşamadığın için en zayıf halka olabiliyorsun.
Belki de şu virüs ve onun korkusuyla yaşadıklarımızdan öğrenecek bir şeyler çıkartabiliriz kendimize. Asıl konunun 'Hayatta kalmak' olması gibi!
Zamanımızın, paramızın ne kadarını hayatta kalmakla ilgili şeylere harcadığımızı da düşünebiliriz mesela. Ve kendimize ne kadar yettiğimizi. Hem bireyler hem ülkeler olarak. (En basitinden, daha verimli diye kısır tohumları ithal ediyoruz ya.)
Kendimize yetmek deyince, dışa bağımlı olmamak şeklinde anlıyorum ben. Yurt dışına bağımlı olmamaktan, fırıncıya, Yemek Sepeti'ne, hatta kuaförlere. 😀
"Taze ekmek buralarda zor bulunuyor, ama biz kendimiz yapıyoruz," diyen gençlerle gurur duyarken, "Kuaförler kapandı, manikürü, saç boyasını ne yapıyorsunuz?" diye soran arkadaşlarıma da "Mükemmel olmasa da yaparız kendimiz, ne var," derken yakaladım kendimi. Ben yapabiliyormuşum!
Ayaklarının üzerinde durmak ve kendine yetmek sadece para kazanabiliyor ve kendini geçindirebiliyor olmak şeklinde anlaşılmamalıydı bence. Her şartta kendi başının çaresine bakabilmek olmalıydı. Hatta, tıpkı eski düzende olduğu gibi bir sonraki nesle de tecrübe aktarabilmek.
Survival of the Fittest: En güçlü olanın hayatta kalması. Bunun da açılımı değişmedi mi acaba yıllar içinde? Ve yanlış şekilde.
Fit deyince sizin aklınıza yağ oranı çok düşük biri gelmiyor mu mesela? Doğayla karşılaştırdığımızda, bizim hayran hayran izlediğimiz top modellerin hayvan versiyonu hangisi sizce?
Bizim tercihlerimiz?
Haklısınız. Evet, bence de birincisi çok güzel. Ama işte, değer yargılarımız doğadan uzaklaştı derken onu söylüyorum.
Belki de aklımızı aslında konu dışı pek çok şeyle meşgul ederken şunu gözden kaçırıyoruz: Asıl konu hayatta kalmak!
Designer çantaların, devamlı yeni modeliyle değiştirilen arabaların, telefonların, müzik sistemlerinin katma değeri nedir hayatımıza? Belki tercihlerimizi de gözden geçirmenin zamanıdır.
Eve kapanacağız korkusuyla herkes neye hücum etti? (Valla tuvalet kağıdını saymayacağım, o saçmalığı hiç anlayabilmiş değilim. Hem de dünya çapında!) Makarnaya!
Kimsenin aklına "Temel malzemeleri alayım, ne gerekirse yaparım," demek gelmedi. En kolayı makarna. İnşallah yanında tereyağı da stoklamışlardır! Eve çıkmış üniversiteli erkek çocuklar gibi. Yemek Sepeti çalışmazsa pek çok kişi aç kalacak, o belli oldu.
Bu vesileyle, belki gerekir, öğrensem mi acaba diyenleriniz varsa, basit bir iki tarif linki paylaşmak istiyorum.
Ve bir de doğru alışveriş yapmak için tavsiyeler. Hepsi, yemek konusuna yaklaşımını, kişiliğini ve tariflerini çok beğendiğim Refika Birgül'den.
Her felaket bir şeyler öğretir, öldürmeyen güçlendirir diyerek bu sıkıntıyı da bir an önce atlatmayı ve gerekli dersleri çıkartmış olmayı umuyorum/diliyorum.
Ben birkaç şey çıkarttım.