Bugün çocukluğumdan beri ilk defa paskalya yumurtası boyamaya kalkınca düşünmeden edemedim. Ne kadar zengin çocukluğumuz vardı bizim diye.
Zengin dedimse "Ben zenginim karanfil bırakmadım, gül bıraktım, ha ha ha," seviyesinde zenginlikten bahsetmiyorum tabi ki.
Bizim bir sürü bayramımız vardı. Hem Şeker Bayramı'mız hem Kurban Bayramı'mız hem Noel'imiz hem Paskalya'mız hem Pesah'ımız.
Moris'le, Miriam'la hamursuz yerdik,
Linda'yla, Herman'la çikolatadan tavşanlar, yumurtalar.
Büyük teyzenin lokumları ve badem şekerleri de cabası.
Yumurtaları pek de güzel boyayamadım ya. El becerilerim o kadar da iyi değildir. Anneannemi hatırladım, ilk el işi öğretmenim olarak. Yazın havanın soğuk olduğu, bahçede koşup oynayamadığımız, evimizin önünden denize giremediğimiz günlerde bana el işi öğretirdi. Evet İstanbul'da. Biz zengin çocuklardık, temiz denizimiz de vardı dört bir yanımızda.
Temiz havamız da vardı. Dalından kopartıp yiyebildiğimiz meyvalarımız, sebzelerimiz de. O kocaman sapsarı muzları yabancı dergilerde görür, hiç de matah bir şey olmadığını bilmez, imrenirdik. Gördük koca koca muzları, erik kadar kirazları, kabakla aşılanmış kabak kadar yavan karpuzları...
Öğleden sonra önce mısırcı geçerdi sokaktan sonra dondurmacı. Dondurma sadece vişne ve kaymaktı. Ama ne vişne ve mis gibi sütten yapılmış ne kaymak!
Tek tip olan sadece dondurmamızdı, bir de gofret ve çikletimiz. Bunu hatırlar mısınız?
Onun dışında, ne ayakkabılarımız aynıydı
ne çantalarımız...
Ne saçlarımız bir örnek kesilirdi ne gömleklerimiz aynı markaydı. Herkes kendine benzerdi o zamanlar. Çeşit çeşit arkadaşımız vardı o yüzden...
Keyfimiz vardı en önemlisi... Ve özgürlüğümüz... Evden dışarı çıktık mı, kontrol bizdeydi... "Neredesin kızım/oğlum?" diye arayan anneler mi? Telefon icat edilmişti edilmesine ama hala bir tele bağlı halde evde dururdu, yanımıza alamazdık; dolayısıyla annelerimize gün içinde rapor veremezdik. Kimseye konum falan da atamazdık.
Neyse biz yumurta tokuşturup Paskalya'yı kutlayalım. Belki torunlarımıza nasip olur böyle zenginlikler...
Yaşamımıza gerçek zenginlikleri katabilsek
ne iyi olur...