24 Nisan 2021 Cumartesi

SINIRSIZ ZİHNİYET Mİ? SINIRLI ZİHNİYET Mİ?

 


Bu günlerde çok kitap okuyorum, çok podcast dinliyorum, çok eğitim alıyorum. Binge learning (obur öğrenme) yapmaya mı çalışıyorum ben de bilmiyorum. 

Atalarımız gibi doğal yaşayalım derken avcı toplayıcı döneme kadar gidip toplayıcı kimliğimi bulmuş da olabilirim. Ipad'imde an itibariyle 270 kitap okunmayı bekliyor dersem bir fikir verir belki.

Her neyse, Infinite Mindset (Sınırsız Zihniyet dedim kendimce) de Simon Sinek'in yeni kitabı. Birkaç bölüm okudum. İlginç buldum. Okumaya devam ediyorum.


Örnek cümle vereyim önden.

Sınırlı zihin: Çocuk sahibi olmak istiyor musun?
Sınırsız zihin: En az 18 yıl boyunca çocuk yetiştirmek istiyor musun?

Simon Sinek bir söyleşisinde kitapla ilgili Tarihçi Edward T. O'Donnell'ın "Tarih sürprizlerin araştırmasıdır," sözüyle başlayarak şöyle paylaşımlar yapıyordu: (İlgimi çekmesi oradan.)

Sürpriz üstüne sürpriz üstüne sürprizle 'Yaşayan bir tarih' halindeyiz ve "Bütün sürprizleri görmüşüzdür, uzunca bir zaman yeni bir şey olmaz artık," dediğimiz anda yepyeni bir sürpriz çıkıyor karşımıza. 

21. yüzyılın ilk yirmi yılı bize belirsizliğinin kronik, istikrarsızlığın kalıcı, bozulmanın da yaygın olduğunu ve bizim de olacakları ne öngörebileceğimizi ne de kontrol edebileceğimizi gösterdi.

Beklediğimiz o 'Yeni normal' olmayacak, sadece karşımıza çıkana  kadar pek çoğumuzun öngöremeyeceği bir seri 'Normal olmayan' hadiseler zincirinde yaşamaya devam edeceğiz.  

Sınırlı bir zihinle baktığınızda bu düşünce sizi korkutacaktır. Sınırsız zihinde "Hmm eğlenceli olacak," diyebilirsiniz.

Filozof Dr. James Carse "The Infinite Game/Sınırsız Oyun" kitabında sınırlı ve sınırsız oyunun tarifini şöyle yapıyor.

Sınırlı Oyun: Belirlenmiş oyuncular; belirlenmiş kurallar; üzerinde anlaşılmış bir hedef (Futbol, Basketbol...); her zaman bir başlangıç, orta ve sonun olması; bir kazananın, dolayısıyla da bir kaybedenin olması.

Sınırsız Oyun: Bilinen ve bilinmeyen oyuncular (Her isteyen istediği zaman oyuna dahil olabiliyor); değişebilen kurallar (İstediğiniz gibi oynayabiliyorsunuz); hedef oyunu sürdürmek ve mümkün olduğunca uzun oyunda kalabilmek.

Bu durumda hepimiz hayatımızın her gününde sınırsız oyunların oyuncuları oluyoruz. 

Küresel politikayı kazanmak diye bir şey yok. İş hayatını kazanmak diye bir şey yok. Eğitimi ve sağlık sistemini kazanmak diye de bir şey yok. Sınırlı bir zaman içinde liseyi, üniversiteyi birinci bitirebilirsiniz ama eğitimi kazanamazsınız. İş hayatını kazanamayacağınız gibi. Bitiş düdüğü veya çizgisi olmayan bir şeyin kazananı da olmaz. (Belli bir dönemde başarılı olan, kâr elde eden, ihaleyi alan, terfi eden olur, o başka bir şey, sınırlı bir oyun.)

Pek çok organizasyon liderini dinlediğimizde hangi oyunu oynadıklarının farkında olmadıklarını görebiliriz. Bir numara olmaktan, en iyi olmaktan bahsederler hep. İyi de, neye göre iyi? Belli zaman dilimlerine göre. 

Anlattıklarından benim anladığım, sınırlı zihinde olanların sürprizden hoşlanmadığı ve her türlü sürprize karşı hazırlıklı olmak için antrenman yaptığı (sporcular, askerler), sınırsız zihinde olanların ise sürprizleri fırsat olarak görüp heyecanla karşıladıkları.

Sınırlı zihinde kontrol etme ihtiyacı var; ama yaşam gibi oyuncularını ve kurallarını bilmediğimiz sınırsız bir oyunda kontrolü bırakmak lazım belki de. 

Sınırlı zihinde bütün düşünme işi geçmişte yapılıyor, dolayısıyla sürprizler korkutucu.

Sınırsız zihinde düşünme işi sürpriz anında başlıyor.

Sınırlı zihinde ödüller hemen alınıyor. Sınırsız zihin ise bir süreç.

Sınırlı zihinde kısa dönem performans ödüllendiriliyor, en iyiye bonuslar veriliyor. Bu da takım oyununu bozuyor. Herkes en iyi olmaya çalışıyor.

Mesela basketbol takımında en çok skor yapana, futbolda en çok golü atana 1 milyon dolar bonus sözü verin de bakın bakalım nasıl bir oyun olacak? Veya oyun diye bir şey kalacak mı? Ee, günümüz iş hayatında olmayan şey mi bu?

Gelelim kurallara.

Sınırlı Oyun Kuralları:
Beyaz çizginin arkasından başlamak gibi, borçları cuma gününe kadar ödemek gibi, sağ şeritten gitmek gibi oyuncuların özgürlüğünü belli sınırlar içine çekerek sadece bu sınırlar dahilinde seçim hakkı tanımak.
Kimin kazandığına karar vermek için kontrat şartları koymak.
Herkesçe görülebilen bir ünvanla ödüllendirmek.
Oyuncuların da hemfikir olduğu kuralları oyundan önce belirlemek. (Kurallar oyuncular onlara uyduğunda ve uyarsa geçerli olur.)
Kuralların değişmemesi; değişirse/değiştiğinde bunun başka bir oyuna geçiş olması.

Sınırsız Oyun Kuralları:
Kurallar oyun sürecinde değişMELİdir.
Kontrat kazananı belirlemek için değil, oyunu devam ettirmek için yapılır.
Ancak yorgunluk, maddi kaynakları kaybetmek, oyuncu olmayanların düşmanlığı ve ölüm kural ihlalini getirir.

Eğitim ve öğretimin iki farklı zihniyete uygun olması gibi. İlki limitlerle oynarken ikincisi limitlerin DAHİLİNDE oynar. Ama limitler kendi limitlerinizdir. Avukat veya öğretmen olmayı kendiniz seçersiniz.

Eğitim deyince, okul sistemiyle ilgili de sınırsız zihniyetin öneminden bahsediyor Sinek. 

Matematik öğretmek kolay, formülü bilirsin, doğru cevabı bulursun, ben de sana not veririm. Ölçmesi kolay, görmesi kolay, öğretmesi kolay. 

Yaratıcılığı nasıl öğreteceğim? Empatiyi? Dinlemeyi? 

Bunların hepsi öğretilebilir ama sınırlı zihinliler böyle şeyleri sevmez çünkü ne kadar zaman alacağı belli olmaz.

Aşık olmak ne kadar sürer? Bilmiyorum.

Forma girmek ne kadar sürer? Bilmiyorum. 
Yapabileceğin şeyleri söyleyebilirim ama bazıları daha çabuk fit olur bazıları daha geç.

Yaratıcılığı da öğretebiliriz ama herkes usta olmaz. 

Kolayı seçiyoruz. Not vermekte bir sorun yok ama fazlaca önem atfetmişiz notlara.

Apple ve Microsoft örneğini kullanıyor. Her ne kadar Bill Gates'i sınırsız zihinli bulsa da o dönemin CEO'sunun vizyonunun sınırsız olamadığını şöyle anlatıyor.

Apple Ipod'u çıkarttığında Microsoft daha iyisini yapabileceğini göstermek istedi ve Zune'u yaratarak gösterdi de. Apple o sırada sınırsız bir zihniyetle insanlığa yepyeni bir deneyim yaratmakla ve oyunu değiştirmekle meşguldü.

Iphone geldi. Ne Zune kaldı ne de başka bir MP3 çalar. Piyasa değişti. Dünya değişti.

Sınırlı oyunda kendinizi iyileştirmeniz şart değil; rakipten iyi olmanız yeterlidir.

İkinci ve üçüncü daha çok düştüğü için buz pateninde altın madalyayı performansı sırasında dengesini kaybedip düşen bir sporcu alabilmiştir mesela.

Zamanın bir kesitinde başkalarından iyi olmak kazanan olmaya yetiyor. Bu durumda becerilerin gelişmiyor, egon gelişiyor.

Başkalarına bakmaksızın nasıl daha iyi bir patenci olurum? Asıl soru bu. Kompetisyon fena bir şey değil, kendimizi test etmeye ve bize başarı için gaz vermeye yarıyor. Notlar da öyle. 

Ama sonuçta ustalıkla kısa dönem başarı arasında seçim yapmamız gerekiyor.

Sınırlı zihniyet "Bir planın olmalı," derken sınırsız zihin "Yoo. Vizyonun olmalı," diyor. Kontrol bende olmalı yerine akışa bırakayım diyor. Boş vereyim anlamında değil tabi bu. Şartlara uyum sağlayarak devam edeyim. Bir vizyonum olsun ama aradaki tercihlerimi her an modifiye edebileyim; hatta Apple'ın yaptığı gibi daha parlak bir fikir bulursam değiştirebileyim. 

Hepimiz yaşamda öğrencileriz. Bazılarımız daha ileri sınıflarda, bazılarımız henüz başlangıç seviyesi. Sonuç olarak iyi bir lider, ebeveyn... olmak istiyorsak olmamızı engelleyen bir şey yok. Oyuna girmek yeterli; ve iyi oynamak. Her ikisinde de çevremizdekilerin başarısı için de sorumluluk almak. Anlamlı bir hedefe doğru, başkalarıyla yarışmadan doğru bildiğimiz şekilde devam etmek. Olabileceğimizin en iyisi olmak ve yetersiz kaldığımız yerde de yardım almak.

"Yüzme öğrenmeleri için suya atmak lazım. Batarlar veya çıkarlar. Yardım isterlerse buradayım," söylemesi kolay, yapması zor olsa da doğru yolmuş gibi göründü bana da. 

İnsan üzerine titrediği çocuğunu veya çocuğu gibi özenerek yarattığı işini batabilme riskinde uzaktan ne kadar seyredebilir bilmiyorum. Çocuğum büyürken, düşerse tutabilecek mesafede durarak pek çok şeyi denemesine izin vermişliğim vardır. Mesafeyi iyi ayarlamaktır belki de dikkat edilecek konu.

Siz hangi zihniyettesiniz? Bir gözden geçirin bakalım. 



Hepimizin nesilden nesile aktarabileceğimiz 
vizyonlarımız olsa ne iyi olur...