31 Ocak 2014 Cuma

Doğaya Kulak Verince


Bugün sizin için 4-5 yıl önce içimdekileri döktüğüm kitabımdan bir alıntı seçtim. Seçerken de çok zorlandım; çünkü hiçbir bölüme "hah işte bu iyiymiş" diyemedim. Hep biraz eksikler, hep biraz "öyle demeseymişim"ler buldum. 
Üstelik, ara sıra, hayat bana yeni deneyimler kattıkça, ekler yapmış, anlatmak istediklerimi daha pratik, daha anlaşılır hale getirmeye çalışmıştım da. 
Bu benim için iyi bir şey muhtemelen. Demek ki, yıllar içinde yerimde saymamışım. Bir yandan da kötü. Ondan önceki kitabımda da aynı şey olmuştu. "Ben tam da böyle anlatmazdım, biraz naif kalmış" deyip durmuştum.

Her neyse, konu aslında "farkındalık". Anlatmak istediğim de, uyanık olursak aslında doğanın/evrenin/tanrının, her nasıl adlandırmak isterseniz, bize çok güzel yol gösterdiğiydi. "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az" misali.. Ne kadar farkındaysak, o kadar fazla anlıyoruz. İlk versiyonda "evren" diye bahsetmişim, onu değiştirmedim, siz istediğiniz gibi okuyun. Biraz da kesip biçtim, günümüze uyarladım.. 




"Tanrıya inanıyorum ama ben ona doğa diyorum"

Evren bizimle sürekli olarak konuşuyor. “Benimle konuşuyorlar!” gibi değil tabi ki...Karşımıza birşeyler çıkartarak konuşuyor; dikkatimizi çekmeye çalışarak konuşuyor. Bize ulaşmak için gerçekten de çok çaba harcıyor..

Günlük karmaşanın, o görüntü ve ses kirliliğinin arasından biz bunları görüyor, duyuyor, fark ediyor muyuz? Kimimiz fark ediyor, kimimiz ara sıra fark ediyor, kimimiz hiç fark etmiyor...
Önemli birisinin sizinle konuşmaya çalıştığını bilseniz, tabi ki onu daha kolay duyarsınız. Konuşanın "o" olduğunu bilmediğimiz için dikkatimiz hep daha cazip veya daha önemli sandığımız şeylerde. 
Doların kurunda, yarınki iş toplantısında, öbür günkü yolculukta, oğlanın sınavında, kızın mezuniyet kıyafetinde, alınacak arabada, ayakkabıda, çantada, yeni iphone'da.. 
Hepsi önemlidir mutlaka da, Obama sizinle görüşmek istese, her birini iptal edip, onunla konuşmaya gitmez miydiniz? Veya George Clooney, hatta Kıvanç Tatlıtuğ? Beyler size de bir fikir vermek lazım, Adriana Lima mesela? 

                             Galiba şimdi dinlemeye niyetlendiniz..




“Adam fısıldadı:
-Tanrım konuş benimle.
Ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
Ama adam duymadı.
Sonra adam bağırdı :
-Tanrım konuş benimle!
Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
Ama adam onu dinlemedi.
Adam etrafına bakındı ve
-Tanrım seni görmeme izin ver dedi.
Ve bir yıldız parıldadı gökyüzünde.
Ama adam farkına varmadı.
Ve adam bağırdı,
-Tanrım bana bir mucize göster!
Ve bir bebek doğdu bir yerlerde.
Ama adam bunu bilemedi.
Sonra adam çaresizlik içinde sızlandı,
-Dokun bana Tanrım ve burada olduğunu anlamamı sağla!
Bunun üzerine Tanrı aşağı doğru süzüldü
Ve adama dokundu.
Ama adam kelebeği elinin tersiyle uzaklaştırdı.
Ve yürüyüp gitti…"

Evet, evren bizimle sürekli olarak konuşuyor.

Bir alışveriş merkezinde veya büyük mağazada dolaşıyorsunuz, “Ahmet bey hediyelik eşya bölümünde bekleniyorsunuz” diye bir anons yapılıyor. Siz reyonların arasında dolaşmaya devam ediyorsunuz. Biraz sonra anons tekrarlanıyor. “Ahmet bey, hediyelik eşya bölümüne lütfen”. Ahmet bey duymuyor herhalde diye geçiriyorsunuz aklınızdan, hediyelik eşya bölümü nerede acaba?

Aslında o gün karınızın/sevgilinizin doğum günü ve siz unutmuşsunuz.
(Burada "veya kocanızın" demedim, kadınlar pek unutmaz çünkü..) 
Evren sizinle nasıl konuşur diye merak ediyordunuz; işte konuştu. “Hediyelik eşya bölümü, hu huuu, hediyelik eşyaaa, hediyeeee ” diye seslenip durdu size. Duydunuz mu? Duydunuz. 
Dinlediniz mi? Bilmiyorum. 
Dinlediyseniz, ve “ah karıma/sevgilime hediye alacaktım!” diye hatırladıysanız, ne mutlu, yok dinlemediyseniz, belki bir dahaki sefere daha yüksek bir sesle konuşur sizinle. Bekleyin bakalım.

Ben çoktandır dinliyorum. Bazen daha dikkatli, bazen de üstünkörü. Ama dinliyorum. Üstünkörü dinlediğimde, sonradan fark ediyorum “ah söyledi bana, hem de kaç kere, ama ben üzerinde durmadım” diye kızıyorum kendime. Bir dahaki sefere daha dikkatli oluyorum. Bazen gözüme birşey takılıyor - tam da ihtiyacım olan şey- bazen aramam gereken birine rastlıyorum, bazen bir gazete haberi, bir şarkının sözü, bir reklam panosu... Çoğu zaman çağrışımı yakalıyorum. Ve gülümseyip, teşekkür ediyorum.

Mesela şu reklam panosuna baktığınızda, ağzınız bir karış açık, sadece Kevin Costner'ı da görebilirsiniz, veya "ah biletleri ayırtmayı unuttum, yarın son gün" de diyebilirsiniz..



Burada laptop dikkatinizi çekerse, 
"eyvah laptop'ımı cafe'de unuttum" mesajını  görebilirsiniz..




Bu da "dedikodu zamanı geldi, kızları arayayım" mesajı olabilir..


Çoktandır unuttuğunuz, evde biten kahveyi hatırlatma mesajı: 


Kağıtlar mahvolunca dikkatinizi çekti, değil mi? İlk iki mesajı almamıştınız da!! (Bkz. üstteki iki fotoğraf..) Bir haftadır evde kahve yok, mecburen evren de sesini yükseltti..

Siz de kendinize evreni dinlemek için imkan tanıyın. Bakın bakalım, evrenin size söyleyeceği, göstereceği neler varmış? Kağıtlarınızı mahvetmeyi, arabanızı çarpmayı, köpek tarafından ısırılmayı, hastalanmayı ya da işsiz kalmayı beklemeyin, güzel güzel söylediğinde anlamayı seçin ki, kafanıza vura vura söylemek zorunda kalmasın.

Küçücük bir çocuğun “Ne olursa olsun, annem, babam benim için en iyi olanı yapacaktır; işin içinden kendim çıkamazsam, onlar herşeyi halleder” diyerek duyduğu güven ve rahatlık gibi... Doğaya da güvenmek lazım.. Doğa, evren, tanrı, inancınız/inançsızlığınız hangisini uygun görüyorsa.. Herşey tıkır tıkır işliyor çünkü aslında. İnsanlardan başka hiçbir canlı da doğaya müdahale etmiyor, en doğal şekilde kendini ona uyduruyor.Bütüne bakınca, her şey her zaman yolunda.. Sizin için niye olmasın ki?!


Şu güzellikleri mahvetmesek, her şey herkese yetecek.. 
Ama maalesef doğayla savaşanlar çok güçlü..

Ne doğru söylemiş kızılderililer, güzel sözmüş deyip geçmesek de, 
uyarı olduğunu görsek bari bir an önce..


Yıllarca "kafa derisi yüzen vahşiler" olduklarına inandırıldığımız  kızılderililerin değerlerini örnek alsak, "insan" gibi davranmış olacağız zaten. Onlar gibi doğadan her aldığımızın yerine bir şeyler koysak, hep ondan beklemeyip biz de ona bir şeyler sunsak, dinlesek, anlasak..


Yapacak o kadar çok şey var ki..Bir şekilde, bir yerden de başlamak lazım..
Bakın benim bir yunusum oldu.
(Denizde özgür yaşayanlardan, yunus izleme çalışması dahilinde,
aman ha, gösteri yaptırılmak için tutsak edilmiş yunuslardan sanmayın sakın!)







Bir gün için çevremizdeki her şeyi fark etmeyi denesek
ne iyi olur..