21 Mayıs 2014 Çarşamba

Antakya'dan Fotoğraflı Künefe Tarifi


Antakya’ya gidip de künefe yemeden dönmek olmaz. Künefeleri afiyetle yerken bir de oraların en iyisi Çınaraltı Künefecisi’nden künefe tarifi alınmışsa, işte onun keyfi bambaşka olur…
Şayet bir gün yolunuz Antakya’ya düşerse, tarihi Uzunçarşı’da baharat alışverişinizi bitirdikten, nar ekşinizi aldıktan sonra, çarşıdan çıkmadan Çınaraltı’nda bir mola verin ve oradaki künefecilerden birinde oturup - en az - bir porsiyon künefeyi mutlaka yiyin.
O zamana kadar da, şimdi sizinle paylaşacağım künefe tarifini denemekten korkmayın; sahiden hiç de zor değil.

13 Mayıs 2014 Salı

Bu Filmi Mutlaka İzleyin


Yaşamın İşleyişi De Böyle Olamaz Mı?

Hatırlarım, babam "Şu filmi izleyelim, sonra da onun hakkında konuşuruz," dediğinde, ilk tepkim "Film izliyoruz, ödev mi bu?" gibi bir şey olmuştu. Sonradan fark ettim, filmlerin de tıpkı romanlar gibi boş zamanları doldurmaktan, hoşça vakit geçirtmekten öte katkıları olduğunu hayatımıza.

İnsan yaşı ilerledikçe farklı temalar, farklı mesajlar yakalar oluyor izlediği filmlerde.

Hollywood filmlerinde ve dizilerinde gördüğümüz "fantastik" olayların/objelerin çok geçmeden gerçek olmasının, aslında çalışma aşamasında sızdırılmış bilgilerden kaynaklandığını düşünmüşümdür hep.

Yıllar önce Star Trek/ Uzay Yolu'nda görüp hayretten ağzımız açık şekilde izlediğimiz, önüne gelindiğinde "Bızzzt" diye açılıp kendi kendine yine "Bızzzt" diye kapanan kapılar şu anda en basit marketlerde bile var.


Haberleşmek için kullandıkları kablosuz, kapaklı, cepten çıkan küçük "şey", bizim sabit ev telefonlarımızı ancak upuzuuun kablolarla yan odaya taşıyabildiğimiz dönemlere rastladığından adına telefon bile dememiş olsak da ilk dönem cep telefonlarının maketi gibiydiler.


Tibet dolaylarında yapıldığıyla ilgili rivayetler olsa da bir yapılamayan ışınlanma kaldı şimdilik...

John Woo'nun yönettiği Paycheck filmini yıllar önce izlerken de yine böyle bir bilgi sızıntısı hissetmiştim. Bu defa farklı olan, bilginin, işin teknolojik değil de spiritüel yanıyla ilgili olmasıydı.

2 Mayıs 2014 Cuma

Organik Tarıma Politika Mı Karıştı?



Pınar Kaftancıoğlu İstanbul'da pek çok ailenin ve işletmenin kimyasalsız, GDO'suz, MSG'siz ağız tadıyla ve gönül rahatlığıyla yiyebildiği ürünlerin geldiği İpek Hanım Çiftliği'nin sahibi. 

Babası gazeteci Ümit Kaftancıoğlu'nun bir suikaste kurban giderek henüz 12 yaşındayken kucağında can vermesinden, Nazilli'nin Ocaklı köyünün, tabiri caizse "hanımağası" olmasına uzanan, dinlerken bile yorulacağınız bir hayat hikayesi var.

Adı son yerel seçimlerden beri çok geçiyordu.

Ailesi itibariyle sol görüşlü olduğu var sayılırken birden bire AKP'den belediye meclisi üyesi adayı olunca başta müşterileri, herkes pek şaşırmış, seçildikten ve mazbatasını aldıktan sonra da istifa edip bağımsız olduğunda neden baştan bağımsız aday olmadığı merak uyandırmıştı.

Tesadüfen Robert Lisesi'ndeki kermese katılacağını öğrenince görüşmek istedim. "Gelin, bir fırsat bulur, konuşuruz" dedi. Çiftlikten birkaç küfe sebze meyva, ekmek, kurabiye ve açma getirmişler. Bu mevsimde pek güzel olan mor salkımların altında tezgah açmışlardı.


Pınar hanım müşterileriyle ilgilenirken ben de burslu öğrenciler yararına satılan sebzelerden kara kabak ve bezelye aldım. 



Hava bir güneş, bir yağmur arasında hızlı geçişler yaparken bahçede oturup konuşabilmeyi başardık. Topraktan, tohumdan bahsettik. Ve tabi belediye meclisi adaylığından.