6 Temmuz 2014 Pazar

Doğru Kişiyle Evlenmek


Yaz geldi, düğün mevsimi açıldı. Bir yanda davulla zurnayla, güle oynaya evlenen arkadaş çocuklarımız. Diğer yanda, küfür kıyamet boşanan yaşıtlarımız.

Çocuklarımıza nasihat vermeye kalksak, inandırıcılığımız yerlerde sürünüyor. Biz de böyle bir nesiliz demek ki. Doğru insanları mı seçemiyoruz, hoşgörüsüz müyüz, hayat mı fazlaca yıpratıyor, 'Bozulursa tamir et,' devrinden vazgeçip, 'Bozulanı tamir etmeye değmez, onu at, yenisini alırsın,' devrine mi geçtik? Her neyse, bir yerlerde 'Error' verdiğimiz kesin.

Bakın, Alain de Botton da bu konuyu masaya yatırmış ve şöyle değerlendirmeler yapmış:



Öncelikle, "Kendimizi tanımıyoruz," diyor ve sonra da ekliyor, "Diğer insanları da anlamıyoruz". 

Bu ikisi bile başlı başına üzerinde çalışılması gereken konular. Evet, gerçekten de kendimizi pek tanımıyoruz. Ne istediğimizi de nelere katlanabileceğimizi de tam olarak bilmiyoruz.


İstediğimizi sandığımızdan memnun olamayabiliyor, veya "Nasılsa değiştiririm," zannediyoruz.

Doğruya doğru, şunu da artık kabullenmek lazım. Boşuna uğraşmayalım. Kimse kimseyi değiştiremiyor. Kendimizi zor değiştiriyoruz.

Alain de Botton devam ediyor: "Mutlu olmaya alışık değiliz."

Bu da ilginç. Çocukluğumuzdan aşk/sevgi olarak etiketlediğimiz duyguların bazı durumlarda kontrol edilmekle, küçümsenmekle, terk edilmekle, iletişimsizlikle, kısacası acı çekmekle veya itilip kakılmakla bağlantılı olabileceğini söylüyor.


Hal böyle olunca da karşımıza fazlaca olgun, anlayışlı, dengeli ve güvenilir kişiler çıktığında bu vasıflar tanıdık gelmediği için yanlış insan olduklarını zannedebiliyormuşuz. 

Aman zannetmeyelim. Kendinizi yanında iyi hissettiğiniz, onunla çekilen fotoğraflarda güzel çıktığınız kişi doğru kişidir!


Bu da fazla basit oldu, değil mi? 
Bakın Botton hangi durumda nelere dikkat edildiğinin de bir analizini yapmış:

Eski dönem mantık evliliklerinde şunlar göz önüne alınıyormuş:

- Anne babası kim? (Türkçe mealiyle "Kimlerdenmişler?" )
- Ne kadar toprakları var? (Bu da bizde "Ev kendilerinin miymiş, arabası var mıymış?" olsun.)
- Kültürel olarak ne kadar benzeriz? (Burada da kesin dinine ve politik fikrine vs bakılıyordur.)

Daha sonraki romantik bakış açısında şu belirtilerin doğru insanı gösterdiğine inanılmış:

- Düşünmeden duramıyorsan.
- Cinsel olarak tutkunsan.
- Muhteşem olduğunu düşünüyorsan.
- Her an onunla vakit geçirme, konuşma isteği duyuyorsan.

Botton doğru kişiyi bulmakta bunların da pek iyi sonuç vermediğini, yeni kriterlere ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Şu sorular daha iyi değil mi, sizce de? 
 
- Nasıl öfkeleniyor?
- Onunla beraber çocuk yetiştirmek nasıl olur?
- Birlikte nasıl gelişebiliriz?
- Nasıl arkadaş kalabiliriz?

Ben şahsen kızgınken görmediğim kimseyi tanıyorum demem. Kuyruğuna basıldığında ne tepki verdiğini görmek isterim. Sadece bana değil, garsona, taksiciye, pizza getiren çocuğa, annesine, babasına, sevdiklerine, sevmediklerine, beğendiklerine, beğenmediklerine, hoşlandıklarına, kızdıklarına, kazık yediklerine, alkış aldıklarına, kısacası başkalarına da nasıl davrandığına bakarım.

Seyahatle içki ve kumar masası haline de denk gelmişsek iyi bir başlangıç yapmış sayılabiliriz bence.


Bu güzel yaz günlerinde herkesin gönlüne göre aşklar, sevgiler, birliktelikler, evlilikler olsun. Bakalım gelin çiçeğini kim yakalayacak!?



*Başarılı bir evlilik birçok defa aşık olmayı gerektirir. Her defasında aynı kişiye..

Ruh eşimizi bulduğumuzu bir defada anlayabilsek ne iyi olur...