Yaşamın İşleyişi De Böyle Olamaz Mı?
Hatırlarım, babam "Şu filmi izleyelim, sonra da onun hakkında konuşuruz," dediğinde, ilk tepkim "Film izliyoruz, ödev mi bu?" gibi bir şey olmuştu. Sonradan fark ettim, filmlerin de tıpkı romanlar gibi boş zamanları doldurmaktan, hoşça vakit geçirtmekten öte katkıları olduğunu hayatımıza.
İnsan yaşı ilerledikçe farklı temalar, farklı mesajlar yakalar oluyor izlediği filmlerde.
Hollywood filmlerinde ve dizilerinde gördüğümüz "fantastik" olayların/objelerin çok geçmeden gerçek olmasının, aslında çalışma aşamasında sızdırılmış bilgilerden kaynaklandığını düşünmüşümdür hep.
Yıllar önce Star Trek/ Uzay Yolu'nda görüp hayretten ağzımız açık şekilde izlediğimiz, önüne gelindiğinde "Bızzzt" diye açılıp kendi kendine yine "Bızzzt" diye kapanan kapılar şu anda en basit marketlerde bile var.
Haberleşmek için kullandıkları kablosuz, kapaklı, cepten çıkan küçük "şey", bizim sabit ev telefonlarımızı ancak upuzuuun kablolarla yan odaya taşıyabildiğimiz dönemlere rastladığından adına telefon bile dememiş olsak da ilk dönem cep telefonlarının maketi gibiydiler.
Tibet dolaylarında yapıldığıyla ilgili rivayetler olsa da bir yapılamayan ışınlanma kaldı şimdilik...
John Woo'nun yönettiği Paycheck filmini yıllar önce izlerken de yine böyle bir bilgi sızıntısı hissetmiştim. Bu defa farklı olan, bilginin, işin teknolojik değil de spiritüel yanıyla ilgili olmasıydı.
John Woo'nun yönettiği Paycheck filmini yıllar önce izlerken de yine böyle bir bilgi sızıntısı hissetmiştim. Bu defa farklı olan, bilginin, işin teknolojik değil de spiritüel yanıyla ilgili olmasıydı.
Film 2003 yapımı. DVD'si çıkalı bile çok uzun zaman oldu. Dolayısıyla konusuna biraz genişçe değinmemin bir sakıncası olmayacağını düşünüyorum. Bana hissettirdiklerini anlatabilmek için az da olsa detaylardan bahsetmem gerekiyor çünkü. Epey spoiler var, söylemiş olayım.
Ama filmi izlemeye niyetliyseniz ve bu detayları bilmek istemiyorsanız, önce izleyin sonra okuyun. (Ben olsam izlemeden önce okurdum veya okuduktan sonra bir defa daha izlerdim.)
Filmde Ben Affleck'in canlandırdığı Michael Jennings karakteri yüksek gizlilik gerektiren projelerde çalışan çok parlak bir bilgisayar mühendisi. Aldığı her işten sonra kısa dönem hafızası, dolayısıyla o projeyle ilgili sahip olduğu bilgilerin tümü siliniyor. Bu işlem beynine işe başladığı zamanı işaretleyen bir çip konulması ve o günden itibaren bütün bilgilerin iş bitiminde silinmesi şeklinde uygulanıyor. Böylece özel hayatı dahil, o dönemde yaşadığı hiçbir şeyi hatırlamaması sağlanıyor.
Filmde Ben Affleck'in canlandırdığı Michael Jennings karakteri yüksek gizlilik gerektiren projelerde çalışan çok parlak bir bilgisayar mühendisi. Aldığı her işten sonra kısa dönem hafızası, dolayısıyla o projeyle ilgili sahip olduğu bilgilerin tümü siliniyor. Bu işlem beynine işe başladığı zamanı işaretleyen bir çip konulması ve o günden itibaren bütün bilgilerin iş bitiminde silinmesi şeklinde uygulanıyor. Böylece özel hayatı dahil, o dönemde yaşadığı hiçbir şeyi hatırlamaması sağlanıyor.
Üç yıl sonra iş bitip de parasını almaya gittiğinde, iki üç gün önce kendi el yazısıyla ödemeyi almak istemediğini belirten bir kağıt imzalamış olduğunu ve zarfın içinde de hiç tanımadığı ve anlam veremediği eşyalar bulunduğunu görüyor.
İşte bundan sonra olanlar, bana "Hayat da neden böyle bir şey olmasın ki" hissi verdi.
Jennings'e bu üç yıl içinde geleceği ekranda gösteren bir makina yaptırmışlardı. Ve Jennings geleceği görmüştü!
Hem "Atom bombası" olayında olduğu gibi, bu makinanın dünyaya nasıl zarar vereceğini görmüştü hem de kendisini ortadan kaldırmak isteyeceklerini ve bunu nasıl yapacaklarıyla ilgili detayları.
Son anda makinayı bir şekilde çalışmaz hale getirmiş ve kendini kurtaracak bir kaçış planı hazırlamıştı. Zarfın içinden çıkan eşyalar da bu planın parçasıydı.
Otobüse gerçekten de biniyor. Zarfın içindekilere bakmaya başlıyor. Değerli bir yüzüğü eline alıp ne olduğunu anlamaya çalışırken bir kapkaççı yüzüğü kapıp kendini otobüsten atarak kaçmaya başlıyor. Jennings de peşinden koşuyor.
Jennings'in yaptığı plana göre otobüs durağa gelmeden inmesi gerekiyordu. Ancak bu şekilde kendisini bekleyen kötü adamlardan kurtulabilecekti. Zarfın içine yüzüğü sırf bu mizanseni yaratabilmek ve otobüsten erken inmesini sağlayabilmek için koymuştu.
Zarftan çıkan diğer eşyalardan metro bileti takipçilerinden kaçmaya çalışırken hemen atlamak zorunda kaldığı metronun biletiydi. Anahtar, yine saklanmak için gireceği terminaldeki personel odasının anahtarı, güneş gözlüğü gibi duran şey de aslında karanlıkta görmesini ve kaçmasını sağlayacak kızıl ötesi görüntü veren bir gözlüktü.
Bu böyle devam ediyor... Olur da izlemek isterseniz filmin keyfini iyice kaçırmamak için detayların tamamını ve parasını almak için nasıl bir ipucu bıraktığını söylemiyorum.
Şimdi gelelim benim aklımdan geçenlere...
Bu dünyada olmamızın amacı ve ne yapmak için burada olduğumuz konuları ilgimi çekmiştir her zaman.
Şimdi gelelim benim aklımdan geçenlere...
Bu dünyada olmamızın amacı ve ne yapmak için burada olduğumuz konuları ilgimi çekmiştir her zaman.
Hani bazen niye kimi insan çok rahat bir hayat sürerken kimileri bu kadar ızdırap çekiyor diye de düşünürüz ya.
Bir kısım öğretiye göre nasıl bir yaşam süreceğimize aslında kendimiz karar vermiş olarak geliyoruz dünyaya.
Maksat farklı şeyler deneyimlemekse ve ruhumuzu geliştirmekse, tıpkı bir tiyatro oyununda rol seçer gibi "Ben bunun üstesinden gelebilirim" diyerek her birimiz uygun gördüğümüz rolleri seçiyor olabiliriz.
Tıpkı iyi oyuncuların deneyimlerini ve becerilerini göstermek için zor rolleri seçmesi gibi biz de ruhumuz geliştikçe daha zorlayıcı hayatları seçiyor olabiliriz. (Ki, bu da neden rol dağılımının adaletsiz olduğunu açıklamış olur. Aktörlerin de geliştikçe, "Ben bir alkoliği veya akıl hastasını iyi oynayabilirim, yakışıklı zengin çocuk rolünü yeni gelenlerden birine verin," demesi gibi.)
Tabi ki, tüm bunlar olurken bu seçimi ve yaşayacağımız her şeyi hatırlıyor olsaydık yaşamda hiçbir heyecan kalmazdı. Her şey bir bilgisayar oyunu kıvamında seyrederdi. "Tamam ölüyorum, ama reset eder tekrar başlarım," demek (belki reenkarnasyon mu?), veya "Peki sevdiğim kız gitti, ama yarın daha çok seveceğim biri çıkacak karşıma , bunu ben böyle tasarlamıştım," rahatlığına ermek, duyguları gerçek anlamda yaşama şansımızı da elimizden alırdı.
Buraya kadar doğru olduğunu varsayarsak şimdi Paycheck'le hissettiğim benzerliğe geliyorum.
Acaba kendimize özgür iradenin de içinde barındığı bir yaşam rolü seçerken çizdiğimiz yoldan sapmamamız için böyle küçük ipuçları da tasarlamış olamaz mıyız?
Mesela üniversite seçiyoruz ve en yüksek puanı tutturacak zekaya ve donanıma da sahibiz ama seçtiğimiz rolde daha düşük puanlı bir üniversitede okumak var. Sene içinde çalışmamızı engelleyecek sorunlar veya sınav öncesi bir rahatsızlık, belki sınav sırasında yaşanacak bir olumsuzluk (soruları kaydırmak, fenalık geçirmek) veya herhangi başka bir şey - bizim tasarladığımız bir aksilik veya detay - bizi çizdiğimiz yolda kalmaya zorluyor olamaz mı?
Hiç sıradan olmayan bir işi, bir sporu, bir hobiyi yapmayı tasarlamışsak bunu sağlamak için o işle ilgili birilerine rastlayacak programlar yapmış olamaz mıyız?
Tabi ki, tüm bunlar olurken bu seçimi ve yaşayacağımız her şeyi hatırlıyor olsaydık yaşamda hiçbir heyecan kalmazdı. Her şey bir bilgisayar oyunu kıvamında seyrederdi. "Tamam ölüyorum, ama reset eder tekrar başlarım," demek (belki reenkarnasyon mu?), veya "Peki sevdiğim kız gitti, ama yarın daha çok seveceğim biri çıkacak karşıma , bunu ben böyle tasarlamıştım," rahatlığına ermek, duyguları gerçek anlamda yaşama şansımızı da elimizden alırdı.
Buraya kadar doğru olduğunu varsayarsak şimdi Paycheck'le hissettiğim benzerliğe geliyorum.
Acaba kendimize özgür iradenin de içinde barındığı bir yaşam rolü seçerken çizdiğimiz yoldan sapmamamız için böyle küçük ipuçları da tasarlamış olamaz mıyız?
Mesela üniversite seçiyoruz ve en yüksek puanı tutturacak zekaya ve donanıma da sahibiz ama seçtiğimiz rolde daha düşük puanlı bir üniversitede okumak var. Sene içinde çalışmamızı engelleyecek sorunlar veya sınav öncesi bir rahatsızlık, belki sınav sırasında yaşanacak bir olumsuzluk (soruları kaydırmak, fenalık geçirmek) veya herhangi başka bir şey - bizim tasarladığımız bir aksilik veya detay - bizi çizdiğimiz yolda kalmaya zorluyor olamaz mı?
Hiç sıradan olmayan bir işi, bir sporu, bir hobiyi yapmayı tasarlamışsak bunu sağlamak için o işle ilgili birilerine rastlayacak programlar yapmış olamaz mıyız?
Karşı kaldırımdaki bir vitrinde görmemiz gereken bir şey varsa belki de karşı kaldırıma geçmek için yolumuzun üstüne bir barikat bile tasarlamış olamaz mıyız?
Çocuk sahibi olmak istemiyorsak ve bunu "unuttuğumuz için" çocuk yapabileceğimizden korkuyorsak, kendimize o konuyla ilgili rahatsızlıklar veya çocuk sahibi olamayacak eşler tasarlamış olamaz mıyız?
"Her işte (şerde) bir hayır vardır" sözünün böyle de bir anlamı olamaz mı? Yani "Sen şimdi bunu şanssızlık sanıyorsun ama aslında tam da senin istediğin şekilde ilerliyor hayatın!" gibi.
Bu film bana bunları düşündürdü. Bence siz de bu pencereden bakarak bir izleyin, ilginç bulabilirsiniz.
Yaşadığımız her şeyin aslında en hayırlısı olduğunu anlayabilsek ne iyi olur...