14 Şubat 2020 Cuma

Aşkın Kimyası




Şu hiç sevmediğim Sevgililer Günü yaklaşırken, "Günü, münü, hediyeyi, çikolatayı bir yana bırakalım, aslolan aşktır" diyerek çok eski dostum, çocukluk arkadaşım Prof. Zeynep Atay Gök ile aşkı konuştuk. O pır pır eden kelebekleri. Ellerin terlemesini. Kalbin küt küt atmasını. "Hepsini kimyasallar yapıyor," dedi. Adrenalin, serotonin, dopamin arasında, aşkın bütün romantizmi gidiyor mu diye korktumsa da, gitmiyor, gitmiyor, merak etmeyin.


*Aşkın kimyasını, şizofreni, endişe, mutluluk, depresyon, "kaç yada savaş" ruh halleriyle ve beyin kimyasıyla da karşılaştırabilirsiniz..

Zeynep Atay, Boğaziçi Üniversitesi'nde kimya profesörü. Nereden geldi aklına bu soruları ona sormak derseniz, yıllar önce NTV'de bir programda, bu konuyla ilgili çok eğlenceli şeyler anlatmıştı. Örnek verdiği bir deney vardı mesela. 

Çeşitli erkeklerin t-shirt'leri koklatılıp birini seçmeleri istenen kadınlar, o erkekleri karşılarında gördüklerinde de yine kokusundan seçtikleri t-shirt'ün sahibini seçiyorlardı. (Zeynep o programın kaydını verdi bana ama çalıştıramadığım için kullanamadım.) 

14 Şubat için, "Haydi hep beraber hediyeler alalım, romantiklik adı altında kırmızılara bulanalım, şık restoranlarda sıkış sıkış oturup her zaman yediğimizden daha kötü yemekler yiyelim," demek istemediğim için de bari aşkla ilgili bir şey yazayım dedim. 

Her ne kadar duyguların bir güne hapsedilmesini sevmesem de, herkes bu günü aşka ithaf etmiş, biz de öyle kabul ediyoruz.

"Her aşk ilk görüşte aşktır"

Psikologlara göre birisinden hoşlanıp hoşlanmadığımıza karar vermemiz 90 saniye ile 4 dakika arasında değişen bir zaman alırmış. Araştırmalar bunun %55'inin beden dili, %38'inin ses tonu ve konuşma hızı, sadece %7'sinin de karşı tarafın ne söylediğiyle ilgili olduğunu göstermiş.

Gelelim Zeynep hocamızın anlattıklarına.


Diyor ki:

"Hepimiz bir şeyler salgılıyoruz. Feromonlar deniyor bunlara. Senin burnunun ayırt edemediği kokular gibi düşün. Görsel değil. (Görsellik yardımcı öge herhalde. Hiç kokusunu duymadan hepimizin Kıvanç Tatlıtuğ'a veya Alain Delon'a bayılmamızın da bir sebebi olmalı.) 

Senin onları algılayacak sensörlerin var. Sana uygun olana denk geldiğinde, işte o kişi sana çekici geliyor. Sineklerde bile böyle. Sinek bir koku salgılıyor ve bütün sinekler değil, ama bazı sinekler onun peşine düşüyor.

"Kokuya çok duyarlıyız biz," diyor Zeynep. "Bazı kokuları duymak, insanı bir anda çok farklı yerlere götürebiliyor."

Bir after shave kokusu ilk aşkınızı hatırlatabiliyor. Belli bir krem anneannenizi, benzin kokusu yarışçı arkadaşınızı, gül suyu belki Arabistan seyahatinizi, brokoli de annenizin nasıl zorla yemekleri ağzınıza tıktığını aklınıza getirebiliyor.

"Biz fark etmesek de kokular hafızamızı tetikliyorlar. Fakat feromonlar dediğimizde o kadar bariz kokulardan bahsetmiyoruz. Bunlar bizim normalde fark edemediğimiz ama reseptörlerin algıladığı şeyler. 

Şöyle anlatayım, sen "Birine" çekici geliyorsun, herkese gelmiyorsun. Ve bu çekim ilk anlarda oluyor veya olmuyor. 

İlk görüşte aşk dışında aşk yoktur aslında. Çekici gelir veya gelmez. Bu senin yanından geçen biri de olabilir. Sosyal hayatla ilgili bir şey, sen onu bir daha yakalayamayabilirsin."

Anındalıkla ilgili bir hikaye okumuştum. Boşanmış bir adam lise çağındaki oğluyla havaalanında, tam check-in yapacakken bir kadınla çarpışıyor ve oğlunu uçağa yalnız bindirmeyi göze alıp o kadınla tanışıyor, sonunda evleniyor ve ruh eşini bulduğunu söylüyordu.

"O uçağa binmemeye nasıl karar verdim, hala verdiğim en cesur ve en doğru karar olduğunu düşünürüm" diyordu.

Herkes hislerinin peşinden bu kadar kolay gidemiyor tabi.

Dinlemeye devam ediyorum. "Birini çekici bulduktan sonra, bu sefer hormonlar devreye giriyor. Mesela dopamin* gibi. "

*Dopamin tam olarak neymiş: Dopamin, beynin zevk/memnuniyet salgısıymış. Bu kimyasal yoğun bir zevk akışını tetikleyerek 'arzu ve ödül'ü harekete geçirirmiş. Kumar, uyuşturucu ve aşk konularında ortaya çıkarmış. (Hep tehlikeli durumlar yani.) Aşık olduğumuzda bu hormon salgılanarak o kişiye karşı coşkulu ve enerjik olmamızı sağlarmış. Dopamin aşkın ilk evrelerinde olduğu gibi uzun vadeli romantik ilişkilerde de var olabilirmiş. (İyi bari.)

"Bu hormonlar beyinde farklı yerleri etkiliyor, harekete geçiriyor. Mesela, ilk çekici gelme anlarında stres tepkimiz tetikleniyor ve adrenalin seviyemiz yükseliyor. Kalbimiz fazla hızlı atıyor. Ellerimiz terliyor. Karnımızda kelebekler uçuşuyor. Bunlar hep aşkın kimyası aslında. Heyecanlanmamız vücudumuzun salgıladığı hormonların sonucu. Beynimiz öyle cevap veriyor. 

"Keyif verici madde bunlar hep. Nasıl spor yaparsın ve adrenalin üretirsin, sonra o kendi adrenalinine bağımlı olursun. Bu da biraz öyle bir şey. Hani aşkın bir süresi var diyorlar ya, herhalde bunlara bağımlılık da, opium almak gibi bir zaman sonra yetmiyor, az geliyor ve yavaş yavaş da dozu arttırmak gerekiyor. ("Aşkı canlı tutmak için emek gerekli" sözü doğrulanmış gibi oldu sanki.)

"Herkesle öpüşmekten hoşlanmazsın. Kimilerini öp öp doyamazsın."

Bunlar hep kimyasal taraftan bakınca. Öpüşmek kimyasal bağımlılıktır diye bir yazı okumuştum. Bizim laboratuvara asmıştık, ben doktora yaparken. Biriyle öpüşürken birbirine geçirdiğin o salgılar, senin salgıların. Herkesle öpüşmekten hoşlanmazsın. Bazılarını öp öp doyamazsın. Kimyası tutuyor sözü doğru aslında. 

Bu ikisi birbirine bağlı mı? Evet ve hayır. Birini çekici buluyorsun ve arkasından bütün bunlar olmaya başlıyor. Sokaktaki adamsa ve yanından geçip gidiyorsan, olamıyor."

Bu günlerde böyle aşklar var mı hala? Dış faktörler o kadar etkili ki, bence kimse o kokuyu falan fark edemiyordur. Hiç aşık olmadığını söyleyen gençlerle dolu çevremiz. Gerçekten bu çok üzücü işte. En az bir, mümkünse bir kaç defa aşık olmalı insan şu hayatta. Acısı ve özlemi bile başkadır onun. 

Ne diyeyim, tatmak lazım mutlaka. Yaşlılığımızda torunların komikliklerinin yanında, yüzümüze gülümseme getirecek böyle anılara da ihtiyacımız var diye düşünüyorum.

Herkese keyifli aşklar dilerken, "Aman burnunuzu dört açın, her an ruh eşinizin kokusuna rastlayabilirsiniz," diye ekliyorum.



Ruh eşimize rastladığımızda aklımız başka yerlerde olmasa ne iyi olur...