18 Mart 2020 Çarşamba

Bağışıklıkla İlgili


*Sağlıklı Yakalanmış

Salgın dolayısıyla kağıt versiyonunun basımını askıya aldığımız kitabımın bağışıklıkla ilgili bölümünü burada paylaşmak istedim. İşinize yarar belki.

Bölüm 23
Hastalıklara Karşı

Ben doktor değilim. Tıbbi bilgim de sizlerden fazla değil. Hem ruhen hem bedenen sağlıklı kalmak için öğrendiğim ve uyguladığım yöntemler var ama. Daha önce bahsettiğim meditasyonlar, topraklanmalar, çakra dengelemeler, doğayla iç içe olmaya özen göstermeler dışında; katıldığım çalışmalara istinaden edindiğim deneyimlerden, ailemle, eşimle dostumla paylaştığım birkaçına burada da yer vermek isterim.

Öncelikle bağışıklık sistemimizi güçlü tutmak, her türlü hastalığa karşı alınacak en iyi önlem.

Bağışıklık sistemi nasıl güçlü tutulur derseniz, daha önceki bölümlerde  gülümsemenin öneminden bahsetmiştim. Buna ek olarak, stres içinde gereğinden fazla kalmamamız da çok önemli.


Stresin bağışıklığı düşürdüğü hepimizce malum. (O kadar ki, organ nakillerinden sonra stres hormonu -cortisol- veriyorlar vücut organı reddetmesin diye.) Kandaki cortisol hormonunu seviyesi düşükse bağışıklık güçlü oluyor, yükseks, her türlü tehdide açığız.

Doğada bizler gibi 7/24 strese maruz kalan başka bir canlı türü yok.

Aslan ceylanı kovalar, ceylan strese girer, “Kaç veya Savaş”ın genellikle “Kaç” bölümünü uygular, sonra da ya yakalanır ölür ya kaçar kurtulur. Stresi de biter. Maksimum yarım saat. Sonra da “Ya aslan gelirse,” diye endişeyle yaşamayı sürdürmez. Aslanın uzağında bir yerde, yemyeşil ormanda hoplaya zıplaya yaşamına devam eder. Bakınız Bambi. Gözünüzün önüne geldi mi?


Sonuç olarak, devamlı stresle yaşamak iyi bir şey değil. Hatta çok kötü bir şey. Bir sorun çıktığında çözebiliyorsak çözmek, çözemiyorsak da olana uyum sağlamak en doğru yaklaşım olacaktır. Daha da iyisi, sorunu öngörüp daha çıkmadan önlemek. Ama tabi, sonra bize evhamlı diyorlar!

Ne demişler, zeki insanlar sorunları çözer, daha da zeki olanlar çıkmasını engeller! 😀

Stressiz yaşamak mümkün değil elbette. Olmasın da zaten. Hiç strese girmesek kendimizi de koruyamayız. Onun işlevi o. Her şeyi bırak, hayatta kalmaya bak. Ama kendimizi koruyacağımız şeyleri de doğru seçmek lazım. Sinemaya geç kalmakla, uçağı kaçırmakla, bir sınavdan da biraz düşük not almakla ölmeyiz. Hepsinin telafisi olur. Sağlığın çok zor!

Aşağıdaki video’ya bir göz atın. Gerçekten çok detaylı ve güzel anlatıyor durumumuzu:


Ve çözümü de veriyor:



Bu vesileyle, dünyayı saran virüs salgınıyla ilgili de, izninizle söylemeye cüret edeceğim bir iki şey var.

Devamlı söylendiği gibi:

Hijyene dikkat. (Ama bunu zaten yapıyor olmalıydık.)

Sağlıklı beslenmeye, yeterli uykuyu almaya özen. (Ama bunu da zaten gösteriyor olmalıydık.)

Bağışıklığımızı güçlü tutmak. (Elbette. Her zaman.)

Temiz hava ve güneşe çıkmak. (Pek çok hastalık D vitamini eksikliğinden kaynaklanıyor. Ben ne zaman güneş görsem, yaz kış mutlaka kendimi dışarı atar temiz havada vakit geçiririm. Doktorlar yüzüme bakıp, muhtemelen tenimin renginden, "D vitamini durumunuz iyi görünüyor," deseler de ara sıra ölçtürürüm de.)

Enerjimizi yüksek tutmak, hayata pozitif bakmak. (Ergenlik dönemimde, ne zaman babam bir konuda eleştiri dozunu arttırıp, belki de azarlama kategorisine girecek tepkiler verse, odama gider şarkı söylerdim. Babam da yazık, onu hiç umursamadığımı, hiç etkilenmediğimi düşünüp üzülürmüş. Bunu bana yıllar sonra söylediğinde ona da anlatmıştım, aslında o kadar üzülüyorum ve enerjim düşüyor ki kendimi toparlamak için şarkı söylüyorum diye. Sesim de kötüdür üstelik. Bunu hala yaparım. Tavsiye ederim siz de deneyin.)

Ve tabi, doğayla uyumlu yaşamak. (Doğanın bir parçasıyız. Onu kontrol etmeye, ona hükmetmeye çalışmış ve bugünlere gelmişiz. Bunun doğru olmadığını doğal afetlerle görmekten helak olduk. Sanki vazgeçmenin zamanıymış gibi geliyor bana.)

Hepimizin bildiği şeyleri tekrarladıktan sonra naçizane 2 de bağışıklık yükseltici uygulama önerim var.

Biri timüs bezimizi aktive etmek:
Ki çok kolay. Timüs bezimiz iman tahtası diye tabir edilen yerde, boğaz çukurumuzun biraz altında, tıbbi tarifiyle “Tiroid bezinin altında, soluk borusunun önünde,” dir.
Gülmek iyidir diyorum ya, kahkaha atmak da göğüs kafesinde titreşimler yaratarak aktive ediyor bu bezi. Bol bol kahkaha atın siz, ama olur da az gelirse alternatif olarak üç parmağınızla bu noktaya ufak darbeler yaparsanız da aktive edebilirsiniz. Enerji çalışmalarının çoğunda tavsiye edildiği gibi dilinizi dişlerinizin arkasına, damağınıza koyarsanız - devre tamamlamak gibi düşünün - daha da faydalı olur.

Diğeri ise Quantum Therapy hocamın “Her soruna iyi gelir, joker gibidir,” diye tarif ettiği akupunktur noktası:

Otururken, bacağınız 90 derece gibi, elinizi dizinizin üzerine koyun. Parmaklar aşağıya doğru. Yüzük parmağınızın denk geldiği bir çukur var. Hissedersiniz. Bulamazsanız biraz oynayın, elinize gelir. Oraya baskı uygulamak ve/veya dairesel hareketlerle ovuşturmak da iyi gelir.

Bağışıklık konusu çok önemli. Sağlıklı olmak da her şeyin başı. Ne demişler, zenginliğinizi ölçerken sağlığa 1 deyin ve başa koyun, diğer her şeye 0 deyin ve onun yanına ekleyin. 1 000 000 000 000 olabilir sonucunuz. Sağlık yoksa 0!


Bu da ilginç bir paylaşım, bir göz atın bence:



Sağlığa dikkat. Her ne yöntemle olursa olsun.