17 Şubat 2014 Pazartesi

Boş Boş Laflar


"Aşkım" var mesela, hiç aşk çağrıştırmayan. Önüne gelenin birbirine, neredeyse,  "şekerim" yerine kullandığı. "Sağol" var sonra, "var ol veya çok yaşa sen" anlamı çoktan yok olmuş, "teşekkür ederim" yerine geçen.
Son günlerde çok kullanılan "şerefsiz" var bir de.. Pek kimse bozulmuyor, kimse utanmıyor, kimsenin yüzü kızarmıyor ya bu hitaba, şerefsiz, haysiyetsiz tam olarak ne demekmiş, ona bir bakayım dedim, ben de.

Haysiyet, Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde, "özsaygı, saygınlık ve itibar" olarak geçiyor. Şeref içinse, aynı sözlük, "başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur" diyor.

Google'a "onur" yazdım. Çıkan görseller bunlar oldu:

Onur Aksal 
(Hiç bu adı hatırlayamadım, "Binbir Gece" dizisindenmiş.
Biz onu Sülüman diye bildik halbuki.
Diziler hayatımızın odağı olmuş farkında değiliz.)

Bu da Onur Air.

İlk sayfada sadece peş peşe, bunlar vardı. Sonra ingilizcesini yazdım.

Bakın o zaman neler çıktı:




Keşke Japoncasını da yazabilseydim.

Onur, şeref, haysiyet yazınca neden japonlar çıkmıyor, o da ayrı konu.

Son Samuray filminden ve Katsumoto'nun şeref ve haysiyet 
anlayışından epey etkilenmiştim ben mesela..



Şeref, birine gösterilen saygının dayandığı kişisel değer ise, şu pek popüler "şerefsiz" sözü çok da yerinde kullanılmıyor demektir. Doğrusu, bundan sonra, birine şerefsiz demek yerine, daha belirleyici, daha anlaşılır sıfatlar seçmek gerekebilir. Artık, konu neyle ilgiliyse. Belki "vicdansız" olabilir, "ahlaksız" olabilir, "zalim" olabilir, "yalancı" olabilir ama şerefsiz değil! Çünkü şu anda parası ve gücü olan herkes saygı görüyor, belli ki saygı görmeyi gerektirecek değerler de, şerefin tanımı da çoktan değişmiş. 

Bundan 30 yıl önce insanların el sıkışarak iş yaptıklarını hatırlıyorum. Şimdi imza da attırsanız, senet de alsanız, pek garantide olmuyorsunuz. "Hani bir de teminat olsa, ipotek falan" demek zorunda kalıyorsunuz. Sözünün itibar görmemesinden daha ne kadar "haysiyetsiz" olunabilir ki!

Spor karşılaşmalarına bakın. Bu kadar kameranın, yavaş çekimin, birbiriyle irtibatlı hakemlerin olduğu bir ortamda bile hala "ben düşmedim, o itti", "elime değmedi, golü göğsümle attım" kavgası yapabilen koca koca adamlar, çoluk çocuğun idolü üstelik! 


Bakın, bunlar da sutopçular, suyun altında 
hakem görmeden ne faüller yapıyorlar:


Biz bu acınası hale nasıl geldik diye düşünmeden edemedim. Nasıl kaybettik, koca toplum, var olan o güzel insani değerlerimizi? Ailelerde mi kabahat? Medyada mı? Rol modeller mi çok vasıfsız? Okullar ve eğitim sistemi mi suçlu? 

Aile, medya, rol modeller tabi ki çok etkili ama, okul... Tam da gelişme dönemimizde, doğruyu eğriyi öğrenirken, tüm zamanımızın geçtiği okul.. Sanki herşey orada başlıyormuş gibi geldi bana..

Bakın mesela, kopya çekmenin bu kadar yaygın olduğu başka bir ülke var mı bildiğiniz? Yapmayanlar da mutlaka vardır, ama biz hepimiz gururla kopyalarımızı çekmedik mi okul sıralarında? Kimimiz çok sıkışınca, kimimiz önemsiz derslerde, kimimiz arkadaşımıza yardım olsun diye, ama çoğumuzun kayıtlı kayıtsız böyle bir sicili yok mudur? Ve işin en kötü tarafı, bunu bir başarı olarak görürken, aslında tam olarak ne yaptığımızın farkında da değildik üstelik.

"Bakmıyorlarsa çalabilirsin" demek değil miydi kopya çekmek? Veya "fırsat bulursan çal"? "Emek harcamadan, emek harcayanla aynı yere var"? Hele sıralama yapılıyorsa, birileriyle yarışılıyorsa, "başkalarının hakkını ye", "haksızlık yap", "öne geç", "iyi okula gir"? Ha not, ha para, ha oy, ha mevki, ne fark eder, hepsi hırsızlık değil mi sonunda? 


Acaba yozlaşmanın önüne geçmek için, müfredata, ilköğretimden başlayarak gerçek ahlak dersleri koymak ve kopyanın kökünü kazımak iyi bir başlangıç olmaz mıydı?(Tarih ve coğrafya derslerine ağırlıklı olarak Japonya'yı bile eklesek fark yaratacağına eminim. Adamlar deprem ve tsunami felaketinin travmasıyla bile, ne market yağmaladılar, ne telefonları gereksiz kullandılar.. Hırsızlığı, sahtekarlığı akıllarına bile getirmediler.)

Ve sporu teşvik etmek? Çocuklara elde tablet, parmakla oyun oynamak yerine, gerçek sporu, gerçek takım oyununu, gerçek dürüstlüğü, arkadaşlığı, fairplay'in (adil ve dürüst oynamanın) güzelliğini hissettirmek? Küçük yaşta oynanan oyunlarda hakem bile olmaz, her iki taraf da adil olanı, doğal olarak görür ve kabul eder. 

Fairplay benim için sporda da, hayatta da çok önemli bir konu.(Babamın 1996 yılında Olimpiyat Komitesi'nden Fair Play ödülü almış olmasından duyduğum gururun da bunda bir payı vardır mutlaka.)

Hak edilmeyen bir galibiyet veya bir şampiyonluğun, gidip kupacıda kendi adına kupa yaptırmaktan ne farkı var ki? Hayatta da, daha iyi olmadığını bilirken, birilerinin önüne geçmiş olmak ne kadar keyif verebilir insana? 

Bir şekilde yolunu bulup, dünya güzeli ünvanını almak ister miydiniz? Alsanız söylemeye utanmaz mıydınız?



1.sizsiniz, Megan Young da 2. olmuş mesela..

Haysiyet'le başlayıp, Fairplay'le bitirdik. Herşeyden önemlisi iyi insan olabilmek. İyi insan zaten haysiyetlidir de, şereflidir de, onurludur da, ve her ne yapıyorsa yapsın, en azından adaletli yapmaya çabalıyordur. 
Şeref ve haysiyetin de, eninde sonunda yükselen değerler olacağına hala umudum var benim. Biz görür müyüz, onu bilmem işte!






Her davranışımızdan gurur duysak, 
hatta bugün gurur duyacağımız bir şey yapsak 
ne iyi olur..